Kategori arşivi Genel

Dünya Uyku Günü 2025

2025 Dünya Uyku Günü 14 Mart 2025 Cuma günü gerçekleşti.

2025 Teması: Uyku Sağlığını Bir Öncelik Haline Getirin

Bu yıl Dünya Uyku Günü’nün teması Uyku Sağlığını Öncelikli Hale Getirin‘dir.

Dünya Uyku Günü, binlerce diğer uyku sağlığı uzmanı ve savunucusuyla birlikte uyku sağlığını teşvik etmek için bir fırsattır. Hep birlikte uyku sağlığını ve #DünyaUykuGünü’nü desteklediğimizde, birleşik çabamız parçalarının toplamından daha büyük olacaktır. Dünya Uyku Günü’nde uyku sağlığını duyurun ve uykuyla ilgili farkındalığın yükselmesine yardımcı olun!

Harekete Geçme Çağrısı – Uyku Sağlığına Öncelik Verin!

Çevrimiçi #DünyaUykuGünü’nü paylaşın

Her yıl, dünyanın dört bir yanındaki Dünya Uyku Günü için, bu alanda çalışan bilim insanları toplumlarında ve ülkelerinde uyku sağlığı farkındalığı etkinlikleri düzenlemektedir.

Dünya Uyku Günü makalesini okuyun

‘Uykuya Uyanış: On Altı Yıllık Küresel Girişimler ve Gelecek Yönelimleri’ başlıklı bu makale, Dünya Uyku Günü’nün (WSD) ilk 16 yılındaki büyümesini ve etkisini incelemektedir. Makale, WSD etkinliklerinin dünya çapında genişlemesini incelemekte, bölgesel eğilimleri ve sağlık hizmeti sağlayıcılarının, gönüllülerin ve kuruluşların artan katılımını vurgulamaktadır. Ayrıca, özellikle Afrika ve Okyanusya gibi yetersiz hizmet alan bölgelerde WSD’nin erişimini artırmak için gelecekteki stratejiler de tartışılmaktadır.

Makalenin orjinal halini indirmek için tıklayınız.

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) Klavuzu

Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) bünyesinde yer alan ‘Türkiye Halk Sağlığı ve Kronik Hastalıklar Enstitüsü (TÜHKE)’, sağlık bilimi ve teknolojileri alanında ülkeye ve insanlığa hizmet eden, ülkenin ileri teknoloji ve inovasyon ihtiyaçlarını karşılayan bir kurum olmak vizyonu ile kurulmuştur.

Misyonu sağlık alanında ulusal  tratejilere uygun olarak ülkenin halk sağlığı ve kronik hastalıklar alanında önceliklerini belirlemek; kronik hastalıkların genetik, biyolojik, klinik yönleri ve tedavileri hakkında, kamu ve özel sektörle işbirliği içinde bilimsel araştırmalar yapmak, yaptırmak, bu araştırmaları koordine etmek, teşvik etmek; araştırmacılara bilimsel ortam sağlamak ve desteklemek; teşhis ve tedavi standartlarının oluşturulmasına ve yeni
tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yönelik Ar-Ge faaliyetlerinde bulunmaktır.

Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH); genellikle zararlı partikül veya gazlara ciddi maruziyetin neden olduğu havayolu veya alveoler bozukluklara bağlı kalıcı hava akımı kısıtlanması ve solunum yolu semptomları ile karakterize, yaygın olarak görülen, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır.

Bu hastalıkta en yaygın görülen semptomlar dispne, öksürük ve balgamdır. KOAH genellikle orta-ileri yaş grubunda
ortaya çıkar ve yavaş bir ilerleme gösterir. Oldukça yaygın bir kronik hava yolu hastalığı olan KOAH’ın bireysel
ve sosyal etkileri çok önemli boyutlarda olup hastalık tüm dünyada ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak  örülmektedir. Tüm dünyada 300 milyon KOAH’lı hasta bulunduğu ve her yıl 3,2 milyon hastanın yaşamını kaybettiği bildirilmiştir. KOAH dünyada en yaygın görülen üçüncü ölüm nedenidir ve küresel nüfusta her 10 yetişkinden birinde bu hastalığın olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde en çok ölüme neden olan hastalıklar sıralamasında KOAH üçüncü sıradadır ve her yıl 30.000’e yakın kişi bu hastalıktan ölmektedir. Türkiye’de 4 milyon civarında KOAH’lı hasta bulunduğu tahmin edilmektedir.

Eylül 2020 tarihinde öneriler doğrultusunda düzeltilerek tamamlanan kılavuz, ISBN numarası alınarak kaydedilmiş ve www.tuseb.gov.tr web sitesinin Türkiye Halk Sağlığı ve Kronik Hastalıklar Enstitüsü sayfasına pdf kopya olarak yüklenmiştir.

Adı geçen kılavuzun ilgili taraflardan gelecek geri bildirimler doğrultusunda yılda iki kez güncellenmesi planlanmaktadır.

“Türkiye’de Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığının Yönetimi: Korunma, Tanı ve Tedavi Standartları Kılavuzu” nu okamk ve indirmek için tıklayınız.

COVID-19 İmmün Plazma Rehberi (V3)

 

Coronavirus’lar (CoV), soğuk algınlığı gibi basit hastalıkların yanı sıra Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara neden olabilen geniş bir virüs ailesidir.
Yeni Coronavirus (SARS-CoV-2), ilk olarak Çin’in Vuhan Eyaleti’nde Aralık 2019’un sonlarında, akut solunum yolu belirtileri (ateş, öksürük, nefes darlığı) gelişen bir grup hasta üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda, 13 Ocak 2020’de tanımlanmış olan bir virüstür.

SARS- CoV-2 virüsünün etken olduğu bu hastalık, COVID-19 olarak tanımlanmıştır. İnsandan insana bulaşarak Vuhan başta olmak üzere Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer eyaletlerine ve diğer dünya ülkelerine hızla yayılmış olması nedeniyle, 30 Ocak 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından Uluslararası Halk Sağlığı Acil Durum olarak ilan edilmiştir. Salgın tüm dünya için halk sağlığı tehdidi oluşturmaya devam etmektedir.
Salgının ortaya çıkmasından bu yana COVID-19 enfeksiyonunda ölüm oranı, 2012 MERS-CoV salgınındaki kadar olmamakla beraber, oldukça yüksek seyretmektedir.

Bu durum COVID-19 enfeksiyonunun patogenezinin tüm yönleri ile açıklanamamış olması ve aynı zamanda etkene yönelik antiviral tedavinin henüz geliştirilememiş olması ile ilişkilidir. Güncel tedavi uygulamaları ise sıklıkla destek tedaviler ve ikincil enfeksiyonlar ile komplikasyonları önlemeye yöneliktir.

Bu kapsamda tarihsel deneyim ile desteklenen pasif bağışıklama kavramı tekrar gündeme gelmiştir. İyileşen kişilerden elde edilen plazma, serum veya immünglobulin konsantrelerinin uygulanmasının, COVID-19 enfeksiyonunun önlenmesinde veya tedavisinde etkili olabileceği düşünülmektedir. İmmün plazma kullanımı, 2009-2010 H1N1 influenza virüsü salgını, 2003 SARS-CoV-1 salgını ve 2012 MERS-CoV salgınında başarı ile uygulanmıştır. İmmün plazmaların aktif virüs enfeksiyonu nedeniyle hastanede yatan hastalara terapötik amaçla verilmesi “pasif bağışıklık transferi” olarak tanımlanabilir. Pasif bağışıklık antikorları, hedef organların hasarını azaltabilir ve etkili patojenleri doğ rudan nötralize edebilir.
DSÖ “Kan Mevzuat Düzenleyicileri Sürveyans Ağı” tarafından 28 Ocak 2020 tarihinde yayımlanan Mevcut Durum Bildirgesi’nde, daha önce MERS salgınında uygulandığı gibi, aşı ve/veya etkin anti-viral ilaçlara ulaşılamadığında, immün plazma, serum veya immünglobulin konsantrelerinin SARS-CoV-2 virüsü için de kullanılabileceği belirtilmiştir. Bununla ilgili olarak, yetkili otoritelerin immün plazma veya serumun toplanması için gerekli düzenlemeleri oluşturmaları gerekliliği vurgulanmıştır.
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) 24 Mart 2020 tarihinde “COVID-19 Konvansiyonel Plazma Araştırması – Acil Durum” bildirgesi ile bir tavsiye kararı yayımlamıştır. Bu karar metninde, immün plazmanın 2009-2010 H1N1 influenza virüsü salgını, 2003 SARS-CoV-1 salgını ve 2012 MERS-CoV salgını dahil olmak üzere, diğer solunum yolu enfeksiyonları salgınlarında kullanıldığı hatırlatılarak, COVID-19’a karşı antikor içeren immün plazma kullanımının enfeksiyona karşı etkili olabileceği ifade edilmiştir.
COVID-19 pandemisi ortaya çıktığından beri, bu hastalıktan korunmak ya da hastalığın tedavisinde kullanılmak üzere mevcut farmasötik ajanların denenmesi veya yenilerinin geliştirilmesi, aşı çalışmaları ve immün plazma gibi alternatif tedavi yöntemlerinin kullanılması gibi konularda yapılan bilimsel çalışmaların sayısı her geçen gün artmaktadır. İmmün plazmanın kullanımı ile ilgili kısıtlı sayıdaki çalışmada hastaların bu tedaviden yarar gördüğü bildirilmektedir.
Tüm bu bilimsel dayanaklar göz önüne alındığında; Ulusal ve Uluslararası Kan ve Kan Bileşenleri Mevzuatına ve evrensel standartlara uygun koşullarda toplanan ve saklanan immün (anti-SARS COV-2 antikoru içeren) plazmaların, aktif virüs enfeksiyonu nedeniyle hastanede yatan hastalara terapötik amaçla uygulanması konusunda bilimsel temellerin oluştuğu görülmektedir. Bu kılavuz, ülkemizde de etkisini gösteren COVID-19 pandemisinde ihtiyaç duyulan hastalarda kullanmak üzere, anti-SARS COV-2 antikoru içeren immün plazmanın hazırlanmasına ve klinik kullanımına yönelik olarak hazırlanmıştır.

Rehberi okumak ve indirmek için tıklayınız.

Küresel Salgında Yeni Normalleşme (Yüksek Öğretim Kurulu)

Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19) Salgını, bütün dünyada diğer alanları olduğu gibi yükseköğretimi de etkilemeye devam etmektedir. Küresel ölçekte yaşanmakta olan bu olağanüstü durum karşısında, Yükseköğretim Kurulu olarak hızla harekete geçtik. Konuya ilişkin oluşturulan kurul ve komisyonlarla salgının başından itibaren süreci yakinen takip ettik, etmeye de devam ediyoruz.
Bilindiği üzere 2019-2020 eğitim öğretim yılı bahar döneminde eğitim ve öğretim süreçlerinin
kesintiye uğramaması ve bu sürecin en az hasarla aşılması için çevrimiçi eğitime geçildi.

Uzaktan eğitimle ilgili bazı mevzuat değişiklikleri yapıldı. YÖK Dersleri (Yükseköğretim
Kurumları Dersleri) adı verilen bir ara yüzle üniversitelerin dijital ders malzemeleri açık erişime
açıldı.

Uygulamalı eğitimler, stajlar, işyerinde mesleki eğitim gibi konularda da salgının seyrine
göre kararlar alınarak üniversitelere iletildi.

Türk Yükseköğretimi bütün alanlarda mümkün
olan önlemleri alıp, dinamik ve çevik yönetim anlayışıyla süreçleri yöneterek hızlı uyum
kabiliyeti olduğunu da ortaya koydu.
Salgının 2020-2021 eğitim ve öğretim döneminde de devam etmesi ihtimaline karşın yeni
düzenlemeler yapılması ihtiyacı doğdu. Bu bağlamda dünya örnekleri de incelendi.

Amerika ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere salgının bulunduğu ülkelerin yükseköğretim otoriteleri ve üniversitelerin aldıkları kararlar değerlendirildi. Sonuç olarak Yeni Normal süreçte uygulamalara yönelik bu kılavuz hazırlandı.

Kılavuzun taslak hali üniversitelerimizle, ilgili bakanlıklarla, kurum ve kuruluşlarla da paylaşılarak görüşleri alındı. Kılavuzda, Uzaktan Öğretim Uygulamaları, Uygulamalı Eğitimler, Ölçme ve Değerlendirme Uygulamaları, Yabancı Uyruklu Öğrenciler, Toplantılar, Kongreler ve Değişim Programları başlıkları altında çerçeve kararlar ve öneriler yer almaktadır. Salgının dinamik bir süreç olduğu göz önünde bulundurulduğunda, üniversitelerin ilgili kurulları tarafından salgının bölgesel ve yerel seyrine göre farklı programların farklı uygulamaları özelinde planlama yapılması
gerektiği unutulmamalıdır.

Nitekim salgının kontrol altında olduğu bir ilde yapılacak olan bire bir pilotaj eğitimi ile vaka sayısının artma eğiliminde olduğu bir ilde, COVID-19 hastaları takip eden bir klinikte yapılacak olan staj eğitimleri için alınacak önlemler tabii ki farklı olacaktır.
Hatta eğitim ve öğretim yılının farklı aylarında, yine salgının seyrine göre alınan önlemler  çeşitlenecektir.

Ekim ayında uygulamalı eğitimlere devam eden bir program, salgının yerel seyrine göre Kasım ayında çevrimiçi uygulamaya geçmek zorunda kalabilecektir.

2020-2021 eğitim ve öğretim yılına yönelik planlamaların yapılabilmesi için çeşitli konularda çerçeve kararları içeren Küresel Salgında Yeni Normalleşme Süreci Rehberi oluşturulduğu bildirilmiştir.

Rehberi okumak ve indirmek için tıklayınız.

Covid-19 Erişkin Hasta Tedavi Rehberi (31 Temmuz 2020)

COVID-19 (SARS-CoV-2 ENFEKSİYONU) ERİŞKİN HASTA TEDAVİSİ

COVID-19 olası vaka tanımına uymayan ve diğer nedenlerle başvurup, sağlık kuruluşlarında değerlendirilen hastalara uygulanacak olan standart protokollerin, Sağlık Bakanlığının önerdiği standart önlemler alınarak rutin şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

Bu hastalara uygulanacak olan tanı ve tedavi girişimleri öncesinde acil servisler başta olmak üzere tüm kliniklerde ve yataklı servislerde, COVID-19 olmadığına dair konsültasyon notu veya toraks bilgisayarlı tomografisi talep edilmesi uygun değildir.

Hem asemptomatik taşıyıcılarda hemde hastalarda PCR testinin negatif olabileceği dikkate alındığında, bir kişinin COVID-19 ile enfekte olmadığının kesin olarak söylenebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle hasta olmasa bile herkesin COVID-19 bulaştırıcı olabileceği öngörülmelidir.

Bilim Kurulu’nun Kişisel Koruyucu Ekipman Önerileri ve COVID-19 Acil Anestezi Yönetimi rehberleri doğrultusunda önlük, tıbbi maske, gözlük/yüz koruyucu ve eldiven gibi kişisel koruyucu ekipmanlar standart ve bulaş yoluna yönelik önlemler kurallarına uygun olarak kullanılmalı, endikasyonu olan her türlü tıbbi bakım ve müdahale bu hastalara yapılmalıdır.

Rehberin tamamını okumak ve indirmek için tıklayınız.

Normalleşme Döneminde Sağlık Kurumlarında Çalışma Rehberi (7 Temmuz 2020))

1. COVID-19 PANDEMİSİNİN HAFİFLEME SÜRECİNDE HASTANELERDE NORMALE DÖNÜŞ PLANI

COVID-19 pandemisinin tam olarak sonlanmaması nedeni ile, virüse özgün etkili bir tedavi ve/veya aşı bulunana kadar risk devam etmektedir. Pandeminin kontrol edildiği bu dönemde diğer sağlık hizmetlerine olan ihtiyaç giderek artmıştır.

Ancak salgın eğrisinin düzleşmesi, toplam vaka sayısını azaltmaz, hastalık yükünü daha uzun bir süreye yayar. Bu nedenle pandeminin devam ettiği dikkate alınarak diğer sağlık hizmetlerinin de başlaması kaçınılmazdır. Bu durum COVID-19 olan ve olmayan hastalara aynı sistem içinde hizmet verilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Salgının hafifleme süreci içerisinde dikkat edilmesi gereken noktalar;

» COVID-19 ile ilişkili önlemlerin ve sağlık bakım hizmetlerinin devam etmesini sağlamak,

» COVID-19 tanısı olan ve olmayan hastalar için hastaneleri güvenli halde tutmak,

» Sağlık çalışanlarının güvenliğini sağlamak,

» Tüm hastalara erişim ve güvenlik açısından eşit yaklaşılmasını sağlamak ve

» Personeli ve sağlık hizmetlerini mümkün olduğunca ve kademeli şekilde düzenlemektir.

Bu süreçte tüm hastalar ve refakatçilerde kişisel korunma önlemlerine dikkat edilmelidir. Tüm kurum ve kuruluşlar, birim, alt birim ve kişiler; COVID-19 pandemisi sürecinde kademeli olarak normale dönüş döneminde rollerini ve sorumluluklarını yerine getirmek üzere hazırlık yapmalıdırlar.

SON GÜNCELLEME İLE EKLENENLER
6. COVID-19 KAPSAMINDA E2 VE E3 GRUBU İLÇE DEVLET HASTANELERİNDE
(ENTEGRE HASTANE) ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
7. COVID-19 KAPSAMINDA İLÇE SAĞLIK MÜDÜRLÜKLERİ / TOPLUM SAĞLIĞI
MERKEZLERİ VE BAĞLI KURULUŞLARINDA ALINMASI GEREKEN
ÖNLEMLER
8. COVID-19 KAPSAMINDA SAĞLIKLI HAYAT MERKEZLERİNDE ALINMASI
GEREKEN ÖNLEMLER

 

Rehberi okumak ve indirmek için tıklayınız.

 

Klorokin (Sıtma İlacı) ve Covid-19

Bir önceki yazımda  COVID-19’un profilaksisi için HCQ ve CQ’nun yanlış kullanımından kaçınmalıdırlar, çünkü bunu destekleyecek kesinlikle hiçbir veri olmadığını belirtmiştim. Bu çalışma ilk klinik verileri sunmaktadır.

Koronavirüs hastalığı 2019 için spesifik bir antiviral tedavi önerilmemektedir. (COVID-19). In vitro çalışmalar, klorokin difosfatın (CQ) antiviral etkisinin ilacın yüksek konsantrasyonunu gerektirir.

Hastalara yüksek doz CQ (yani 10 gün boyunca günde iki kez 600mg CQ) veya düşük doz CQ (yani 1. günde günde iki kez 450 mg ve 4 gün boyunca günde bir kez) verilmiştir.

Birincil sonuç, düşük doz grubuna kıyasla yüksek doz grubunda ölüm oranında en az % 50 azalma olmuştur. Burada sunulan veriler öncelikle 13. günde tedavi sırasındaki güvenlik ve ölümcül sonuçlara ilişkindir.  İkincil son noktalar katılımcı klinik durumu, laboratuvar muayenelerini ve elektrokardiyogram sonuçlarını içerir.  Viral solunum sekresyonu RNA tespiti 0 ve 4. günlerde gerçekleştirilmiştir.

COVID-19’lu 81 hastanın bu faz IIb randomize klinik çalışmasında, bağımsız bir veri güvenliği ve izleme kurulu tarafından önerilen planlanmamış bir ara analiz, 10 gün boyunca daha yüksek bir klorokin difosfat dozajının daha toksik etkiler ve ölümcüllük ile ilişkili olduğunu bulmuştur. Sınırlı örnek büyüklüğü, çalışmanın tedavi etkinliği konusunda daha etkin bir bil elde edilmesine olanak sağlamadığı belirtilmiştir.

CloroCovid-19 çalışmasından elde edilen ön bulgular; şiddetli COVID-19 tedavisi için özellikle güvenlik kaygıları QTc aralık uzaması ile ilgili azitromisin ve oseltamivir alan hastalarda daha yüksek klorokin dozu önerilmemelidir.

Bu çalışmanın ilk bulguları, COVID-19’lu kritik hastalara potansiyeli nedeniyle yüksek CQ dozunun önerilmemesi gerektiğini düşündürmektedir.

Klorokinin farklı dozlarda toksisitesinin değerlendirildiği çalışmada 600 mgr dozda kardiak toksisitenin arttığı gösterilmiş ve rutinde kullanılmaması önerilmiş.

Makalenin orjinalini indirmek veya okumak için tıklayınız.

Uyku Fizyolojisi ve Uyku Bozuklukları Dersi Yıl Sonu Ödevi

Yıl sonu Ödevi

Uyku fizyolojisi ve uyku bozuklukları dersini alan öğrencilerim için son 2 hafta ders saatinde küçük grup çalışması şeklinde sunumlar belirledim. En fazla 3 kişi olmak üzere grup olarak sunum alabilirsiniz. Bu ödevi yapanlara finalde ek olarak 1o puan vereceğim. Sunumlar için sınıf grubunda paylaşım yapıldı. Grupta olmayan ya da haberi olmayanlar bana ulaşabilir.

Başarılar diliyorum…

 

Doç. Dr. Mustafa SAYGIN

Sağlık Beslenmede Önemsenmeyenler!!!

Sağlıklı Beslenmede Yapı Taşlarımız

Sevgili dostlar buraya kadar yazılarımda sağlıklı beslenme ve stresle ile ilgili bilgiler paylaştım. Antioksidan tüketimi, esansiyel amino asitler ve yağ asitlerinin tüketimi…

Birde hiç girmediğimiz vücudumuzun mikro yardımcıları var. Biraz da bunlardan bahsetmek istiyorum. Vücudumuzda meydana gelen birçok fizyolojik olayın yapıtaşları olarak rol alanmineral ve elementlere günlük ihtiyacımız bulunuyor. Eksikliği ya da fazlalığı çok değişik sonuçlara neden olabilir.

 

Yazının devamını okumak için tıklayınız.

Deneysel Overektomi (Uygulamalı Gösterim)!!!

Menopoz

Menopoz kadın yaşam döngüsünde üreme yeteneğinin sona ermesi olarak tanımlanabilen ve aslında bir tür östrojen yoksunluk sendromu olarak ta tanımlanabilen bir fizyolojik süreçtir. Bu durum kişiyi özellikle sağlık sorunları yönünden temel olarak etkiler. Birlikte yaşamaya alıştığınız biri (östrojen) bir anda sizi terkediyor diye düşünebilirsiniz.

Kadınlarda, menopozdan sonra kardiyovasküler hastalıkların görülme riski belirgin olarak artmaktadır. Bu hastalıklara bağlı ölümler, jinekolojik kanserlere bağlı ölümlerden daha fazladır. Sigara içme, hipertansiyon ve kolesterol düzeyinin yükselmesi, kardiyovasküler hastalıklar açısından önemli risk faktörlerini oluşturmaktadır.

Bunların başında gelen en önemli sağlık sorunu ise Osteoporozdur. Osteoporoz, düşük kemik kitlesi ve kemiğin
mikroyapısal bozulması ile karakterize, kemik kırılganlığında artış ve buna bağlı olarak kırığa yatkınlıkla sonuçlanan sistemik bir iskelet hastalığıdır.

Esas konumuza dönersek, kadınlarda menopoz modelini oluşturabilmek ve sonrasında (östrojen yokluğunda) meydana gelen patolojileri araştırabilmek için bu deneysel yöntem kullanılmaktadır.

Bunun için fertil dönemdeki sıçanların overleri çıkarılarak  90 günlük iyileşme sürecinde menopoz tablosunun oturması beklenir.

Artık elinizde menopoza girmiş sıçanlar vardır. Bu sıçanlar üzerinde insanların yaşadıkları menopoz komplikasyonlarından hangisini isterseniz tanı ya da tedavi amaçlı uygulamanızı yapabilirsiniz.

Bu işlemle ilgili uygulamalı videomuzu izlemek için lütfen tıklayınız.